Az önce yeni bir yazımı bloga koyarken farkında olmadan Ekim'in de ilk yazısını yazmışız. Diyeceksiniz ne önemi var Ekim'in ilk yazısının. Aslında Ekim de alelade bir ay işte. Önemli günleri içinde barındıranlarından hem de... Ama benim için Ekim'in en büyük anlamı Sonbahar'dır. Baştan lafa gireyim öyle şairene bir ruhla içime hüzün doluyor "ben bu hayata koyayım hemen bir şiir yazayım" havalarında değilim Sonbahar için. Beni hüzünlendiren şeyleri sevmemek (Sinema ve Edebiyatı dışında tutmak lazım) gibi bir huya sahibim ne güzel ki... Ama işte Ekim ayı benim için zorlu bir yolun başlangıcıdır hep. Nasıl ki Mayıs Yazın habercisidir, mutlu eder rahatlık verir insana, Ekim ayı da huzursuzluk verir insana. "Çalışmak lazım" der bir ses, eskisi gibi gezemezsin, denize giremezsin artık Eylül'ün son demlerindeki sıcaklarda bitmiştir (Hoş bu sene Eylül de pek sıcak geçmedi ya) Okullar açılmıştır sonra. Brave New World için koşturan/koşturduklarını sanan ilkokulü, ortaokul ve lise güruhu üstlerinde üniformaları savaşa gider gibi okulların yolunu tutarlar. En büyük düşmanları ne yazık ki öğretmenleridir ve en yakın dostları gibi davranmak zorundalıkları cabasıdır. Sonra insanlar içine kapanır Ekim ayının gelişiyle. Açık pencere, balkon kapısı, balkonda kahvaltı yapan insanlar, sigarasını açık havanın oksijeniyle karıştıran insanlar... Hepsi evlerine kapanmış kaloriferlerin etrafında bir hayat kurmuşlardır. Saman alevi gibi söner hareketlilikler.Yağmur bastırır, bulutlar gök yüzünü hafif griye boyar, o turuncu günler bitmiştir. Sonra aşklar... Yaz aşklarının sonu gelmiş insanlar gerçeği görmeye başlamıştır. Buna bu hava da eklenince ortalığı pesimist aşık zombileri sarar. Onlar kimi ısırırsa onlar da yeni pesimist zombi aşıklara dönüşürler. Yayılan bir virüstür hüzün, bomboş sokaklarda virüslü insanlardan kaçar geriye kalanlar. Kaliteli aksiyon dolu gibi görünen B sınıf bir Amerikan filmidir yaşadıklarımız. Saçma sapan şeylerin peşinde acı çeker, hırs yapar, başarılar kazanırız. Şimdi Ekim'in ilk yazısını gene oldukça neşeli bir konuda oldukça pop bir mesele de yazdığım farkedince Ekim'in nasıl da çaktırmadan hayatımıza girdiğini anladım. Sinema salonlarını bu yüzden severim sonbahar ve kışları; çünkü orada dört tarafı duvarlarla örülü salonda istersen dünyanın en güzel yerinde en güzel insanlarla yaz da yaşarsın kış da.
Ekim'in ikinci yazısıyla özüne döndük mevsimlerin diye düşünüyorum ve bu oldukça subjektif yaklaşımıma katılmanızı da beklemiyorum da... Esenlikler dilerim, hayırlı sonbaharlar dilerim. Unutmadan bayram bi' de bugün. Hepinizin Bayram'ı (gecikmeli olarak da olsa) kutlu olsun...
Yorum Gönder