SON DAKİKA

3 Ekim 2008 Cuma

Viranbağ Postası ve Yeni Hayat Üzerine

V

iranbağ Postasını kurduk kuralı 4 ay oldu. Bu süreç içinde bizler blog yazarları olmaya çabalayarak 4 ay geçirdik. Bu işe başlarken daha kolay bir süreç bekliyorduk ama anladık ki blog yazarlığı beklediğimiz kadar kolay değilmiş. Profesyonelce bir iş yapmak için her gün yazılarımızı yazdık, yazdıklarımı düzenledik ve bir yandan da sitemizi düzenledik. İçeriğimiz de görünümümüz de her gün yenilendi. 


Fakat bu süre içinde sanırım en çok şu konuya dikkat etmedik, sitemize bu ismi neden vermiştik ve nerden esinlenmiştik. Aslında bilen elbette bu göndermeleri kolaylıkla algılayabilir. Ama bilmeyenler için hem esin kaynağımızı anlatmak hem de bu esin kaynağımız hakkında yazdığım şeyleri sizinle paylaşmak istedim.


Biz bu siteyi kurarken iki kafadar(elbette bir şeyi ortak yapan her ikili gibi) ortak zevklere sahibiz.Bu ortak zevklerimiz arasında çok şey var ama sanırım bir kitabın ikimizin hayatında da yeri ayrı. Bu kitap Orhan PAMUK'un Yeni Hayat'ıydı. Farklı zaman zarflarında okuduk bu kitabı hatta Serkisof bu kitabı okuduğunda ben daha Orhan PAMUK'u okumaya bile başlamamıştım. Ama sonra bir gün ikimiz de okuduktan sonra gördük ki bu kitap ikimiz içinde aynı şeyleri ifade ediyor. 


Bu şekilde biz de fikirlerimizi aktarmak için bir blog kurma kararı verdiğimizde sitemize Yeni Hayat'ta önemli bir yeri olan Viranbağ kasabasından esinle Viranbağ Postası ismini verdik ve gene kitaptan iki yan karakter olan Ajan Serkisof ile Zenith'i kendimize isim olarak aldık. Şimdi ben Zenith bir zamanlar bir inceleme için yazdığım Yeni Hayat'la ilgili yazımla sizleri baş başa bırakayım. Biraz uzunca bir yazı da olsa umarım okumaktan zevk alırsınız.




Yeni Hayat Hakkında

Bir kitap okudum ve hayatım değişti








Orhan PAMUK’un hayalle gerçek arasında ilerleyen, saatleri, zamanları, değişimleri sorgulayan, “yeni hayat karamelaları” üstüne konmuş meleklerle süslü kitabı Yeni Hayat bu cümleyle başlıyor ve kitabın yazarı bu satırlarla başlayan romanında okuruna yeni bir hayat vaadinde bulunmadan, yeni bir hayat tarzını eleştiriyor.

Zeynep TANBAY Radikal Kitap Eki’nin 22 Ekim 2006 yılında yazdığı yazısında;

“Ben 'Yeni Hayat' tan çok önce, "Bir gün 'Cevdet Bey ve Oğulları'nı okudum ve bütün hayatım değişti." Bundan sonra 'yeni hayat'ımda artık Orhan Pamuk vardı,” diyor.

TANBAY’ın dediği gibi Orhan Pamuk’u tanımak için baştan başlayarak onu okumalı ve tanımalıyız. Her kitabında kendinden parçalar taşıyan bir yazar olan Orhan Pamuk aslında her zaman kendi hayatını bir başka boyutuyla yoğurup başka başka dünyalarda başka başka isimlerle okuyucuya sunuyor.
Fakat burada Orhan Pamuk ve onun kitapları arasındaki ilişkiden çok kitabı saf bir eser olarak göz önüne alacak ve kitap merkezli bir eleştiride bulunmaya çalışacağım.



Aynı masallar dinlemelerine rağmen, hiç böyle bir şey yaşamadılar 











Kitap ünlü alman romantik şairi Georg Friedrich Phillipp Von Hardenberg, anlamı yeni ufuklar olan takma adlı Novalis’in bu cümlesini alıntılayarak başlıyor ve aslında bu cümlede kitabı bir nevi özetleyerek sunuyor.

Yeni Hayat bir kitap okuyan ve bu kitap sayesinde dünyada insanların göremediği şeyleri görmeye başlayan genç bir üniversite öğrencisi olan Osman’ın yeni bir hayatın ve aşkın peşinden Amerikan filmleri gösteren alman marka otobüslerdeki bitmek tükenmek bilmeyen yolculuklarını, kan revan kazalarını ve yeni hayat yolunda aradığı meleği görerek biten yolculuğunu anlatıyor. Orhan Pamuk bu kitap da insanların görmediği gerçekleri fantastiğin sınırlarında gezinen bir hikâyenin içinde yoğurarak Dante’den, Rilke’den, Ibni Arabî’den alıntılama bir dünyanın içerisinde gösteriyor insanlara.

A. Ömer Türkeş 08 Ocak 2004 yılında Milliyet Sanat da çıkan bir yazısında Pamuk için şu cümleleri sarf ediyor:

Yerli yabancı pek çok yazar ve seyyahın anlatılarına -o anlatıları kendi bakış açısından yorumlayarak- yer veren Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden 1970’lere kadar uzanan Batılılaşma serüvenini, Doğu ile Batı arasına sıkışmış kimlikleri, kentin yitirdiği değerleri ve zihniyet değişimlerini sözcüklerle canlandırmıştı”

Yeni Hayat kavramı bu kitapta baştan sona kadar aranılan bir metafor olarak çıkıyor karşımıza. Aslında başta iyi görünen bu yeni hayat sonunda kahramanın sonu oluyor. Buradaki Yeni Hayat kavramı aslında kitabın sonlarına doğru satırlarda da kendine yer bulan batılılaşmadan başka bir şey değil.  Ömer Türkeş’in dediği gibi Orhan Pamuk bu kitabında da Doğu ile Batı arasında sıkışmış bir kimliği ve bir ülkeyi aktarıyor aslında.

Erdağ GÖKNAR Orhan PAMUK’u anlamak adlı kitaptaki 325-337 sayfaları arasındaki “Yeni Hayat ve Türk Milliyetçiliğinin Eleştirisi” adlı makalesinde şöyle diyor:

“Son otobüs yolcuğundan önce, Osman evlidir, bir çocuğu vardır ve sıradan bir orta sınıf yaşamı sürmektedir. Yeni Hayat hakkında daha fazla şey öğrenebileceğini düşünüp yollara düşer, aslında zaten Yeni bir Hayat yaşamakta olduğunun farkında değildir. Çünkü Yeni Hayat’ın kendisi bir açmazdır, Osman’ın ne yapsa yaranamayacağı bir ikilemdir.”
Erdağ GÖKNAR’ın da belirttiği gibi batının yok ettiği fakir ama kendi yağında kavrulan doğu kültürü yok olmuş Türk gazozları yerini coca colala’ra bırakmış, OPA kolonyaları yerini yabancı traş kolonyalarına bırakmıştır. Kahramanımız Osman aslında Yeni Hayat’ı ararken içine düşmüştür. Ama aradığı bu değildir.
Gene aynı bağlamda kitabı incelersek, kitabın 257’inci sayfasının son paragrafında;

“Kasabayı öyle bir şaşırmış buldum ki sokaklardaki amaçsız kalabalıklar arasında yerini yönünü şaşıran aklım gibi, Canan’dan bana kalmış hatıralar da zedelenir diye telaşa kapıldım. Eczanenin vitrinine dizilmiş Japon saatleri, Dr. Narin’in Büyük Karşı Kumpası’nın ve hizmetindeki saatler örgütünün çoktan çöktüğünü hem gerçek hem de simgesel olarak bana ilan etti; çarşı yerine yazılmış sıra sıra dizilip adları yabancı harfler ve kelimelerle yazılmış gazoz, araba, dondurma ve televizyon batileri de buna tüy diki.

Diyor Orhan Pamuk. Gene aynı sayfanın bir sonraki paragrafında.
“ Canan’ın eski sevgilisini öldürmekle iyi ettiğimi işte bu sıralarda, Dr. Narin’le bir zamanlar çıktığımız tepelerden birine yerleştirilmiş AKBANK ilanına bakarken şaşkın şaşkın düşünmeye başladım. Oğlunu bütün bu kirli görüntüleri görmekten, bütün bu videolar ve harfler arasında susuzluktan boğulmaktan, bu nursuz ışıksız dünyada kör olmaktan kurtarmıştım işte.

Gene 261’inci sayfanın son paragrafında ithal ürünler karşısında tükenen, kaybolan bir zamanların bozuk parası Yeni Hayat Karamelalarının kör olmuş sahibine şunları söyletiyordu Pamuk:

“Batıya satrancı biz öğretmiştik; dünyevi bir şey, bir savaş alanı görünümünde, beyaz ordu ile karanın içimizdeki iyi ile kötünün ruhsal savaşı olarak. Onlar ne yapmıştılar? Vezirimizi kraliçe, filimizi piskopos yapmıştılar; önemli değildi. Ama satrancı kendi akıllarının ve dünyadaki akılcılığın zaferi olarak bize geri vermiştiler. Bugün onların aklıyla kendi hasiyetimizi anlamaya çalışıyor ve bunu uygar olmak zannediyorduk.”

 Pamuk, demir yolu politikasını bırakan devletin, batı çizgi romanları okuyan insanlar Türk çizgi romanları okusun diye batıda geçen Türk kahraman sahibi çizgi romanlar yazıp çizen bir memurun yazdığı bir kitapta sunuyordu kahramanın aradığı yeni hayatı. Doğu ile Batı’nın sentezinden bahsediyordu. Ama kitabın sonunda doğu ile batı sentezi tüm ülkede gerçekleşiyor, her alanda batının emperyalizmi üstün geliyor ve her şey yabancılaşıyor, yabancı kültürün eline geçiyordu. Kitap bu metaforlar ve simgeler eşliğinde her alanda batılılaşmayı batı emperyalizmi altına girmek olarak görmeyi eleştiriyor, demir yollarını bırakıp batıdan ithal otobüslerle kara yolunu kullanan ülkemizin bir otobüsünde de bu yeni hayatı anladığı sırada aradığı meleği görüyor ve bir kazada ölüyor.

Gene burada Orhan PAMUK’u öldüren otobüs batıya gitmektedir ve bu açıdan incelersek batılılaşmaya metaforik bir son çizmiştir Orhan Pamuk. Ve gene evine dönerken arayıştan vazgeçmiş. sıradan bir insan olmayı kabul etmiş yani düzenin çarklarından biri olmayı kafaya koymuştur Osman karakteri ve sonu metaforik bir ölüm olmuştur.

Kitabın diğer bir önemli unsuru olan Melekle de aslında batının güzel görünen yüzü, yani melek görünümlü şeytanı tasvir ediyor okuyucuya. Kahraman hep meleği görmek istiyor ve tüm yolculuklara bu nedenle çıkıyor. Ama sonunda bu melek’in melek yüzlü bir şeytan olduğunu görüyor ve meleği görerek ölüyor. Değişmek için aradığı melek onun sonunu getirirken, Pamuk değişmek için dışarıdan ithal edilen kültürlerin kendi kültürümüzü yok edişini gösteriyor bize. Bir diğer yandan bu melek’in Dante’nin büyük aşkı Beatrice’den esinlenilmiş olması da muhtemel. Dante’nin Yeni Hayat’ında da Beatrice büyük bir yer kaplar ve Dante’nin ünlü eseri İlahi komedya’da bir melek olarak Dante’yi cennette gezdirir.

Kitabın bir diğer unsuruysa Orhan PAMUK’un Kara kitap’la kurmaya başladığı kendi dünyasını bu kitapta da koruyuşudur. Kara Kitap’ın kahramanlarından köşe yazarı Celal Salik bu kitapta da karşımıza çıkar. Gene tam olarak belli olmasa da Kara Kitap’ta geçen Celal Salik’ten destek alan ve bir çeşit darbe harekatı yapmaya hazırlanan insanlar bu kitaptaki Dr. Narin ve adamlarıyla bağlantılı gibidir.     

Çağdaş edebiyatımızın Yaşar Kemal ile birlikte en önemli yazarlarından biri sayılan Nobel Ödüllü Orhan Pamuk bu kitabında da modernist bir yapı içinde, batı ile doğu sentezini, Rönesans dönemi şairi Dane’nin eserlerinde antik yunan kültürüyle, orta çağdan çıkma kilise kültürünü birleştirdiği gibi birleştiriyor ve dünyaya başka bir gözle bakmamızı isteyerek yeni bir hayatı anlatıyor bizlere.

Share this:

Unknown dedi ki...

Bu nasıl iş anlamadım.
Sayfa 9 yıldır burada
Tek bir yorum girilmemiş

Not kitabı sevmedim
Merak ediyorum kim niye sevmiş ben neyi anlamıyorum.

Unknown dedi ki...

Postmodernizmin tüm özelliklerini görüyorsunuz bu romanda . Metaforlarla bezeli bir Orhan pamuk kitabı

 
Designed By OddThemes & Distributd By Blogger Templates