SON DAKİKA

30 Eylül 2008 Salı

Yaşamın kıyısından Türkiye’ninse dışından

Kazım Koyuncu, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Nazım Hikmet, İstanbul, Karadeniz, Taksim, Bir Mayıs, kapkaç, işkence, terör, bayram… Bunca Türkiye karakteri ve hikâyesi içine düşmüş bir film, Almanya’nın Oscar Adayı, Altın Portakal’ın Ulusal Yarışma bölümde yarışmış; çok uluslu bol kültürlü Yaşamın Kıyısında…
Fatih Akın, Duvara Karşı’yla Berlin’de ödül aldığından beri “Türk Yönetmen” sıfatını daha bir uygun görmeye başladık ona. Hâlbuki daha öncesinde de filmleri vardı; ama milletçe böbürlenmeyi sevdiğimizden bir ödül gerekiyordu Akın’ı Türkiye topraklarından saymamız için. Artık bir film çekti mi sahiplenmeye, gururla izlemeye aldığı ödülleri takip etmeye başladık. Ve o da bizi kırmadı içinde bolca Türkiye bulunan bir film çekti bu sefer.

Filmin Kısa Bir Özeti

Filmin kısaca öyküsünden bahsedersek. Ayten yasadışı bir örgüt üyesidir (“kökü dışarıda” olanlardan yani devrimcilerdendir Ayten kızımız) ve bir eylemi başarısızlıkla tamamlaması sonucu polis tarafından aranmaya başlanır ve ülkesinden ayrılıp Almanya’ya gider. Hikâye Ayten’in Almanya Acı Vatan’da yaşadığı zorlukları “Devrimci”lerden yardım görmeyişini (hatta zarar görüşünü) ve bir Alman kızın evine sığınışını ve her nedense bu kızla yaşamaya başladığı homojen ilişkiyi bir yandan anlatırken bir yandan da Ayten’le düz bir bağlantısı olmayan bir başka ailenin hikayesini Ayten’in annesi yoluyla bağdaştırarak anlatıyor. Ayten’in kendisi gibi Almanya’da yaşayan annesiyse hayat kadınlığı yaparak hayatını kazanırken yaşlı bir Türk ile evlenir. Fakat bu yaşlı adam pek bir asabi ve terstir. Kısa süre içinde Ayten’in annesinin oğluyla yattığını düşünerek kavga çıkarır ve bu kavgalardan birinde Ayten’in annesini öldürür. Hikayenin devamı Üvey Annesini öldüren babasını reddeden ve Üvey Annesinin ailesini ve Ayten’i aramak için Türkiye’ye gelen yarı Türk yarı Alman bir çocuğun köyüne kadar süren yolcuğunun hikayesidir. Bu hikaye boyunca Almanya Doğumlu Türk Gencimiz ile Ayten’in yolları kesişmese de teğet geçmiştir.
Evet, içinde bolca “Türkiye” bulunan bir film Yaşamın Kıyısında, ama nedense dilimin bir türlü “Türk Filmi” diyemediği bir film bunun yanında. Almanya’dan gelen gurbetçi bir komşu gibi, yarı Almanca, yarı Türkçe; yarı Alman, yarı Türk arada kalmış bir film bu.

Batıdaki Pencere

Filmin bir sahnesinde, insanlar bayram namazı için sabah erken saatte camiye giderken Türkiye’ye gelmiş Alman bir kadın pencereden onlara bakar ve şaşırır. Nereye gittiklerini merak eder ve yanındaki gurbetçi çocuğa sorar. Çocuk da dilinin döndüğünce olayları: Kurban Bayramını, İbrahim Peygamber’in ve kurban etmeye kalktığı çocuğunun meşhur hikâyesini anlatır. Kadın şaşırır, onun gibi bu kültüre hâkim olmayan gurbetçi çocuk da kadının durumunu anlar.
Belki bu iki kişi için bu sahne de, diyaloglar da oldukça doğal ve normal duruyor. Ama bu yapı öyle bir yayılmış ki filme; film tamamıyla oryantalist bir tutumla inceler olmuş Türkiye’yi. Yabancılaşarak izliyor insan kendi ülkesini bu filmde. Sanki batıdan bir pencere açmışlar ve içine oturup bakıyorlar. Ellerinde bir not defteri not tutuyorlar. Bir Mayıs da kalabalıklar yürür, sloganlar atılır… “Karadeniz de Kazım Koyuncu” çok sevilir, 78 Maraş olayları birçok insanın hayatını etkilemiştir… Kürt çocuklar eğitim alamıyorlardır ve sokaktadırlar, kapkaçı da bu çocuklar yaparlar…

Politik Olmayan Bir Politika

Filmin bir diğer sorunu da politik esaslı karakteri ve politikaya değiniş tarzında yatıyor. Yasadışı bir örgüt üyesi olan Ayten’in hikâyesini izliyoruz bu filmde. Ama bu öyle bir hikâye ki dillere destan bir yol çiziyor: Eylemlerle başlayıp, bir kadına duyulan aşka, ilticaya, itirafçılığa kadar uzanıyor.
Fatih Akın bu politik olaylara da Türkiye kadar yabancı olduğundan ve biraz da geriden takip ettiğinden olacak ki devrimci portresi de bir hayli garip filmin. Karikatürize karakterleri aşamıyorlar. Bol kazaklı, dağınık saçlı kızlar, bol bol Che Gueavera, Deniz Gezmiş posterleri, “örgütümüz…” kelamları filmin başlıca solculuk görüntüleri. Başroldeki Ayten’in devrimciliği bile kısa ve aslında tamamıyla anlamsız birkaç sohbetten ileriye gidemiyor.  Üstelik Fatih Akın, Türkiye gibi bu devrimcilere de oryantalist bir havayla yaklaşmaktan kaçınmıyor. Ve bu kadar politik olayın içinde filmin politik bir söylemiyse mevcut değil. Hatta biraz zorlasak “Politika da neyin nesiymiş, yaşayın gidin, film çekiyoruz burada.” diyecek bize.

Çok fazla şeyi dert edinmiş, çok fazla şeyi konu almış gibi duran, ama nedense birçok şeyi eksik bırakan; güzel ve iyi kurgulanmış birbirleriyle kesişen hikâyeler ve yanlış bir bakış açısının temsili Yaşamın Kıyısında. Almanya’nın da Türkiye’nin de ortak değeri olarak gördüğü bir Yönetmen’in, Fatih Akın’ın; ne kadar kendimize mal etmeye çalışsak da aslında gerçek kültürünü de gerçek film tarzını özetleyen; Yaşamın kıyısında, Türkiye’ninse dışında kalmış bir film. 

Share this:

 
Designed By OddThemes & Distributd By Blogger Templates