SON DAKİKA

9 Ekim 2008 Perşembe

Televizyon Yapımları ve Ay Yapım Üzerine

Aslında bundan önce de yazılarım oldu diziler üzerine. Ama genelde yabancı diziler üstüne bir şeyler karaladım. Unutmadan bir de Bizim Evin Halleri vardı :) Neyse şimdi burada dizilerin gidişatı filan üstüne bir şeyler yazmayı düşünmüyorum. Ya da dizilerdeki sanattan. Zira diziler birer meta ürünü birer reklam parçasıdırlar ve çabuk tüketilen şeylerdir. Yani aslında kaba bir hesapla alışveriş merkezinden bir çikolata almakla televizyonda bir dizi izlemek aynı şeydir. Çikolatanın tadı güzeldir, ağzımızı tatlandırır, diziler bizi eğlendirir ruhumuzu güzelleştirir :) Neyse demek istediğimi anlatabildim sanırım. 

Türkiye'de dizi piyasası son yıllarda altın çağını yaşıyor. Televizyon kanallarının hafta içi her gün iki dizi yayınlaması yetmiyor artık, yedi güne çıktılar. Gündüz dizileri ya da daha doğru bir adlandırmayla pembe diziler de televizyonlarımızın gündüz ekranlarını dolduruyor. Yani akıllı uslu bir hesapla eğer dizileri takip eden biriyseniz bir süre sonra dünyanız sadece dizi olabiliyor. 

Gündüzleri 15.30'dan 18.30 a kadar gündüz dizilerini, akşam 20.00 dan 24.00'a kadar da prime time dizilerinden seçtiği ikisini izleyen biri gününün yaklaşık  7 saatini dizilere vermiş durumda. Hal böyleyken hepimizin hayatına bir köşesinden sıkışıyor diziler. En izlemiyorum diyenler bile en azından adlarını biliyor, kadrosundaki oyuncuları sayabiliyor. 

Neden mi? Dizilerin kendisine birer meta ürünü derken onların kapitalizmin gerçek bir parçası olduğunu söylemiştim. Onların reklamları da en az bir çikolata, kola reklamı kadar çokca gözlemleniyor televizyonlarda. Yani diziler hayatımızın ortasındalar.

Çok uzun bir giriş yaptım farkındayım. Aslına bakarsanız ben dizi izlemem :) İşte her yurdum genci gibi ben de klasik girişimi de yaptım. Aslında gerçek manada takip ettiğim bir dizi yok. En çok izlediğim dizi bir tanıdığım tarafından yazılıyor ve en fazla iki bölümde bir izleyebiliyorum ve çoğunlukla yarım. Diğerleriniyse annem sayesinde izliyor, biliyorum ve genelde onar, on beşer dakikalık kesitlerini izliyorum. Bu kadar süreyle aslında hiçbir şey değerlendirilemez ama Türkiye'deki dizilerin genel yavaşlığı, ilerlemeyişi ve basmakalıplığı bana bu hakkı veriyor.



Şimdi burada konuya gerçek manasında giriş yapalım. Konumuz Ay Yapım ve onun dizileri. Bir kaç sene önce sessiz sedasız Yaprak Dökümü dizisiyle hayatımıza girdi bu şirket. Daha ilk reklamlarından bir şeyler var bu dizide diye düşünmüştüm. Sonra bir kaç bölümünü yarım yamalak da olsa izlediğim bu dizi diğer dizilerden farklı bazı şeyler sunuyordu. Birinci olarak bu dizi akıllıca bir senaryo ekibine sahipti ve klasik bir taktik izliyordu. Bir edebiyat eserini günümüze uyarlıyor ve bu sayede aslında bir edebiyatçının yarattığı kurgu'dan, alt yapıdan yararlanıyordu. Bu taktik yıllar önce Yeşilçam sinemalarında da uzun süre kullanılmış ve başarılı da olmuştu. Aslında Ay Yapım'ın dizi olarak yaptığı bu eserlerin hepsi vakti zamanında filme de alınmıştı. O devirler gerçi Kerime Nadir eserleri de epey revaçtaydı ya neyse... Aslında bu bir nevi yeniden çifte yeniden uyarlamaydı. Yani Ay yapım eski bir yönetemi yeniden uyarlıyor ve eski eserleri yeniye uyarlıyorlardı...

Bizim dizilerimizin en büyük sıkıntısı ne derseniz senaryo sanırım ilk adımını oluşturur. Bir dizinin senaryo yazım süreci bellidir. Bir yazar ilk üç bölümü  ve ilk on üç bölümün sinopsisini yazıp yapımcıya sunar. Yapımcı da buna bakarak diziyi ya beğenir ya beğenmez. Beğenilen dizi gösterilmeye başlar. On üç bölüm sonrası sözleşme uzatılır ya da bitirilir. Ama bu bir yöntemden ilerisi değildir. Çünkü artık çok az dizi ilk on üç bölümle sonlanmakta. Yani on üçüncü bölümde bitmeyen bir proje için on üç bölümlük planlar geleceği görmemekten ibarettir. 

Klasik bir örnekle açıklayayım: Hanginiz Lost'un senaristlerinin ilk on üç bölümü yazıp da bıraktığını sonrasını hala bir yerlerinden uydurduğunu düşünür. Ama bizim dizilerimiz bu ellerindeki sınırlı kurguyla piyasadan pay kapma merakındaki yapımcı ve yazım ekipleri tarafından serseri kurşunlar gibi ortaya atılıyor, şans eseri hedefi tutturanlar da oluyor ama tutturamayanlar çoklukta oluyor. 


Yaprak Dökümü ve toplamda Ay Yapım'ın tüm tutan dizileri bu yöntemi izleyen diziler. Yani ellerinde somut bir kurgu, somut bir çatışmayla yola başlıyorlar. Bir diğer artılarıysa karakterleri. Şimdi gene diğer dizilerimize bir göz atarsak karakter bulmak neredeyse imkansız. İki boyutlu tipler bazen tip bile olmayı başaramayan figürlerden ibaretler. Çünkü bunu yapacak süreyi yapımcı peşinde geçiriyor senaristler. Bir dizinin her karakterinin en az üç dört sayfalık karakter bilgisi bulunmalıdır. Karakterlerin geçmişleri, çevreleri (Kendisi iyiydi de çevresi kötüydü mantığı:) tarzları şunları bunları her şeylerini bilmeli senaristler. Ama bizimkiler bunların çoğunu bulmadan işe başlayınca onuncu bölümden sonra karakter değiştiren, neredeyse eski haline zıt bir şekle bir anda bürünen tipler ortaya çıkıyor. Bu konuda da Ay Yapım dizileri edebi eserlerin bazen fazla sert hatlarla çizilmiş de olsa karakterlerinden yararlanıyorlar ve açık vermiyorlar.

İşte bu yapım şirketi bu çeşit bazı kolay şeyleri kendi açılarından artıya çevirerek yola çıkmanın başarısı yüzünden kısa sürede büyük yapımların şirketi haline dönüştü. Ve bu basit şeylere genel de profesyonel oyunculardan oluşan  bir kadro, genel kitleye hitap eden müzikler de eklenince izlenebilirliği yüksek yapımlar ortaya çıkıyor.


Gelelim Ay Yapım'a ve bana kalırsa neden böyle bir yapıya sahip oldukların. Bu şirket'in ekibinin bende uyandırdığı en büyük izlenim son günlerde hepimizin hayatına bir köşesinden giren yabancı dizileri iyi analiz edişleri gibi geliyor. Bir yabancı dizi senaryosunun ne kadar sağlam olduğu ortadadır. Bu şirket de işi kalıbına uydurup edebiyat eserlerini kullanarak bu işi hallediyor. Sonra yabancı dizilerin oyuncu kalitesi ortada... Ay yapım dizilerinde de üstte de dediğim gibi profesyonel oyuncular ön planda. Elbette güzel kız yakışıklı erkek eksiği de bırakmıyorlar... Bir Selçuk Yöntem yıllardır ortalarda yokken birden başrolde çıktı karşımıza ve Aşk-ı Memnu kendi gününü zirvede kapatıyor. Sonra bir diğer yabancılardan yararlandıkları yer jenerik tasarımları. Yaprak Dökümü, Dudakten Kalbe ve kısmi anlamda Aşk-ı Memnu dizileri klasik uzun uzadıya süren jenerikler yerine ya tamamen tüm jeneriği dizi üstüne akıtıyorlar ya da belirli bir kısmını jenerikte gösterip hızlıca diziye giriş yapıyor, orada devam ediyorlar. Kısacası bu yöntem bana kalırsa bir çok artıya sahip. Yani Jenerik denen şey evet bazen güzel olabiliyor ama en dandiriğinden jeneriklerle ortaya çıkan dizi hakkında bilgi vermeyen müzikli bol isimli görüntüler hiç de cazip değildir izleyici için. Bunun yerine beklediği diziye daha hızlı bir giriş yapmak  izleyiciyi de tetikte tutar. 

Fazla söze gerek yok. Adamlar işlerini -böyle bir şeyi takdir edip etmemek bir kenara- hakkıyla yapıyorlar ve izleyicileri daha az kandırarak reytingleri topluyorlar. Umarım diğer yapım şirketleri de bu yöntemleri bir an önce benimserler ve ayakları yere basan senaryolarla, gerçek üç boyutlu karakterlerle  ve düzenli yapımlarla ortaya çıkarlar. En azından kandırırken adam akıllı kandırsınlar :) 

Bu arada son not olarak yapım şirketinin tutmayan tek bir dizisi var o da bir edebiyat eserinden uyarlanmayan bir yapımdı. Bu da aslında bir soru işareti bırakmıyor değil akıllarda ya hayırlısı.

Share this:

Adsız dedi ki...

ay yapım dediğiniz, methiyeler düzdüğünüz şirket, malum dizisini piyasaya sürerken sağolsun 30 kişiyi kışın ortasında işten çıkartmıştır! patt diye! ama tabii bizim buralarda iyi şirket olmanın ölçütü parsayı toplamaktır; altta kalanın canı çıksın pratiğini en iyi şekilde uygulamaktır. dekorcusundan ışıkçısına, şöföründen güvenlikçisine kadar en ucuza, sadaka sistemiyle insan çalıştırmaktır! üst yönetim ve muhasebe kadrosu, birkaç da yalakası sabittir; gerisi durmadan değişir. günün şartlarına, paraya bağlı olarak alınır ya da def edilir. hülasa ben burada çalıştım oradan biliyorum; bu meret düzenin adamı, çiğ insanların işlettiği bir batakhanedir. haa tv sektörü genel olarak böyledir ancak bunun gibisi az bulunur; adamın iflahını keserler!

zenith dedi ki...

Efendim bir kere methiye dizdiğim şey şirketin ahlak politikası değil yaptıkları işlerdir. İyi iş yapmak başkadır ahlaklı iş yapmak bambaşka. Öncelikle bunu söylemek istedim. Bu yazıyı okuduysanız övdüğüm şey şirket değil yaptıkları işlerdi.


Ama... Gelelim dediğiniz şeylere. Kapitalizm denen düzenin ortasında yaşıyoruz ve sermaya sadece kendini düşünür. Bu söylediklerinizin her kelimesine katılıyorum. İyi iş yapıyor olsalar da ahlaklı işler yapmadıkları ortada. Evet bu piyasada kim yapıyor ki sözünüze de sonuna kadar katılıyorum.

Eğer size zarar vermiş olan bu konuyla ve şirketle ilgili bir şeyler yazmak, durumu insanlara aktarmak isterseniz iletişim aracılığıyla bana ulaştırırsanız seve seve sizin ağzınızdan (hakaret ve benzeri şeyler içermediği sürece) yazılmış yazıyı sitemde yayımlarım. Sanırım bir yardımı olmasa da size en azından ufak da olsa bir destek olmuş olabilirim.

Adsız dedi ki...

mevzu, yaşamsal olarak beni doğrudan ilgilendirdiği için nesnel olamamışım:) agresif üslubum için ayrıca kusura bakma; bir de itham etmişim seni ciddiye alma! ilginden, duyarlılığından da hiç şüphem yok sağolasın:)bu konuyu uzatmak manasız; bunlar olağan şeyler "iş dünyasında" maalesef. blogunu da ağlama duvarına çevirmenin lüzumu yok. bir de benim dışımda, bizim evdeki herkes bu adamların dizilerini ayıla bayıla izliyor :)) işte gerçek olan budur.
muhabbetle...

zenith dedi ki...

Gerçekten sorun değil :)Aslında bunları söylemen de iyi oldu. Ben yazılarda olaylara tamamen başka boyuttan baktığım için bu durumlara pek de yer veremiyorum burada. Ama şimdi en azından bu yazıyı okuyan biri youmlara bakınca bir de olayın arka planını dagörmüş olacak. Bir kere daha düşünecek...

Bu arada evet herkes pek bir ayıla bayıla izliyor diziyi :)) orası öyle...

Esen kalın...

bombe_ekran dedi ki...

Ezel hakkında da bi yazı bekliyoruz sizden.Ay yapım zirve yaptı sanırım ezel ile

zenith dedi ki...

Fazla Hızlıca Bir Yazı olsa da benim de aklımdaydı Ezel ile ilgili bir şeyler yazmak ve bugün itibariyle yazdım :)

Adsız dedi ki...

ay yapim gercekten isini türkiye standartlarin üstünde yapiyor, amerikan zihniyeti ile bu isi ele aliyor.
Yanliz ezel hakkinda beni üzen bir konu var:

karakterler gercekten uzun düsünülmüs ve gelistirilmis, fakat oyuncu secimini yakistiramadim... Bazi oyuncular, öbür dizilerde oldugug gibi, sanki güzelliginden ve namindan dolayi secilmis, yeteniginden dolayi secilmesi gerekildigi halde...

bu isi yaprak dökümünde daha iyi basardilar, oyuncular türk televizyonunda görülmemis fakat cogu yetenekli ve inandirici oyuncular...

Sickroombed dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
 
Designed By OddThemes & Distributd By Blogger Templates