“Bu dünyada yeni olan tek şey; bilmediğiniz tarihtir.”
Harry Truman,
Petrol endüstrisi ve onun siyasetle olan ilişkisi, günümüz dünyasını sallamakta olan mühim konulardan yalnız birisi. Her ne kadar Batı dünyasında petrol ve siyaset bağlantısı incelenmiş olsa da, bu bağlantı ve Orta Doğu ilgisi bizim tarafımızdan (maalesef ki) yeterince araştırılmış ve üzerinde düşünülmüş konular değil. Bu yazının amacı, okuyanları petrol ve siyasetin ortak noktası hakkında bilgilendirmek ve “petrol sahibi Orta Doğulu ülke” kavramının neden çeşitli sorunları ( fakirlik, az gelişmişlik, terör, iç savaş) kendisine çektiğini açıklamaya çalışmak. Başlayalım bakalım.
Öncelikle, kavramların kökenini ve anlamını tartışmanın yararlı olacağına inanıyorum. Bi’ kere, kime göre, neye göre “Orta Doğu” ? Şöyle dünya haritasını göz önüne getirirseniz, kime veya neye göre olduğunu kolayca anlayabiliriz. Batı medeniyeti dediğimiz –ki kendileri Roma ve Eski Yunan temelli ortaya karışık bir geleneğin temsilcileri olduğu iddiasındalar- oluşumun, 20. ve 21. yy’da Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyanın geneline verdiği isim, bi sürü ülke adı saymaktansa böyle söylemeyi daha uygun bulmuş efendiler. İlk kim söylemiş bunu derseniz, kaynaklar A.B.D.’li deniz subayı, jeostratejist ve eğitimci (maşallah maşallah!) Alfred Thayer Mayan’ı işaret etmekte. “Yahu güzel hoş da, kardeşim konunun Orta Doğu’yla alakası ne allasen ?” diye sorarsanız eğer; size bu bölgedeki hayvani petrol rezervi diye cevap veririm. Kimi kaynaklara göre, toplam petrol rezervinin % 65’i bu bölgede bulunmakta. ( çekinmeyiniz, çüş deyiniz.) Bütün karışıklıkların sorunların cevabı da zaten, bu oranda yatmakta. Konuyu daha net ortaya koymak için başka soruları da cevaplamaya çalışayım. Bi’kere bu petrol denen nane, neden bu kadar değerli ? Ülke gelişimine katkısı nedir ?
Gene kelime kökenlerinden cevaplamaya başlarsak, “Petrol” ismi çok sevgili Batı medeniyetinin kökleri olan Latince ve Yunanca’dan gelmekte. (Petroleum; petra [taş] ve de oleum [yağ]) Belirli bir kimyasal formülü olmayan, çeşitli uzunluktaki hidrokarbon bileşiklerin birarada bulunmasıyla meydana gelen hammaddedir. Önemi de, hepimizin bildiği gibi, çeşitli sanayi kollarında bu hammaddenin rakipsiz kullanımından kaynaklanmaktadır. 3 önemli özelliğinden dolayı 1950’lerden beri “stratejik ürün” sıfatını başarıyla korumaktadır: yüksek yoğunluklu enerji kapasitesi, kolay taşınabilirliği ve de göreli olarak yüksek miktarı. Peki bu kadar ötüyoruz stratejik ürün diye falan, nedir bu Orta Doğulu üreticilerin sıkıntıları ?
Kısa Petrol Tarihçesi
Petrol insanlık için yeni bir buluş değil. İlk olarak; eczacılık, denizcilik ve inşaat gibi alanlarda kullanılmış. Hatta, “neft alevi”nin M.Ö. 5000’lerden beri kutsal kabul edildiğini okuyoruz. Birçok dini içerikli hikayede de görüldüğü gibi, Hz. İbrahim ve Kommanege Kralı Nemrut arasında geçen meşhur olay da bir örnek olarak gösterilebilir. İslamiyet öncesi İran’da yaygın olan Zerdüştlük’te, gene ateşi ve alevini kutsal olarak görmekteyiz. Orta Çağ’a geldiğimizde ise, Bizans İmparatorluğu’nun Müslüman akınlarına karşı etkili bir biçimde kullandığı “grejuva”, çeşitli petrol ürünleri kullanılarak hazırlanmaktaydı. Avrupa’ya bakarsak eğer, Rönesans ve Reform dönemleri sonrası gelen aydınlanmayla kendini gösteren Endüstri Çağı’nın birincil enerji kaynağı olarak kömürü kullanadığını görürüz. Kömüre alternatif kaynak arama dönemindeki çalışmalar Cesar Fredericks (1536), John Eldred (1583), ve Ralph Fitch (1585) gibi dönemin önemli bilginleri tarafından yürütülmüştür. En önemli çalışmanın ise, Saksonyalı Alman bilgin Georgius Agricola (1494-1555)’nın De Re Metallica and De Natura Fossilium adlı eserlerinde yapıldığını görüyoruz. İşte bu dönemde Avrupalılar farketmiştir ki, bilinen bütün petrol rezervinin neredeyse tamamı (İran hariç) Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer almakta.
Yeni Enerji Kaynakları Ararken
Hızlı ve sınırsız endüstrileşme, enerji kaynaklarında doldurulması zor bir delik açtı. 19. yy’a kadar kömür, rüzgar, buhar ve nehirler enerji kaynağı olarak kullanıldı. Fakat daha fazla üretim ihtiyacı, daha fazla enerji kaynağına sahip olmayı gerektirdi. Tam da bu dönemde, petrol “kurtarıcı” olarak imdada yetişti. Modern petrolün tarihi de, işte 1846 yılında, kömürden kerosen elde edilmesinin keşfiyle başlar. Kerosen ya da parafin, ilk olarak ısınma ve aydınlanma amacıyla kullanılır. Bilinen ilk modern petrol kuyusu da 1848 yılında (yıla bak!) Rus mühendis Semyonov tarafından Bakü’nün kuzeyinde açılır. Öncül Amerikan üreticileri, Pennsylvania Oil Creek’den alınan örnekleri incelemesi için Prof. Silliman Jr.’a götürür. Akabinde, ham petrol çıkarmak için Pennsylvania Oil Company kurulur. Tabii bu aşamada George Bissell ve meşhur Albay Drake’in katkılarını da unutmamak lazım.
Petrol vs Siyaset: Orta Doğu’nun Dengesi
Orta Doğu yüzyıllarca Nil’in oluşturduğu vadiyi ve Mezopotamya’yı yönetenler için kıymetli bir ödül oldu. Özellikle son 200 yıldır farkında olunan büyük hacimli petrol rezervleri, artan ilgiyle orantılı olarak karışıklıkları da peşinden sürükledi. 20. yy’da, İngilizler ve Fransızlar bir önceki yy’da varolan üstünlüklerini A.B.D.’ye karşı kaybettiler. Soğuk Savaş dönemi sonrası dünyasında ise, süper güç olarak tek başına kalan A.B.D., koloni imparatorluklarından arda kalan bu “karlı pazar”ı kendi kontrolünde tutmak için bütün gücüyle mücadele etmekte. Artan A.B.D. ilgisi, paralel şekilde köktendincilik ve karşıt fikirleri etkin hale getirdi. Bu dış müdahaleler yüzünden iç huzurdan mahrum olan bu bölgenin en önemli sorunu da, kendi siyasetlerini üretememeleri oldu. Uluslar arası çalışmalar da göstermektedir ki; bu müdahaleler devam ettikçe herhangi bir denge veyahut düzenden bahsetmek imkansız.
20. yy’da Petrolün Orta Doğu İçin Ekonomik Sonuçları
20. yy’ın başında, Britanya ve Prusya gibi gelişmiş ve üretken devletler tarafından bir “ödül” olarak görülmekteydi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, bu görüş kazananlar tarafından neredeyse tam anlamıyla yürütüldü. Ama değişen koşullar, (Süveyş krizi sonrası ve A.B.D. – S.S.C.B. çekişmesi) bölge ülkelerinin göreceli olarak özgür hareket etmelerine olanak sağladı. Mısır ve Türkiye ekonomik açıdan gelişimi önde tutarken, petrol sahibi Arap Yarımadası ülkeleri Amerikan kökenli şirketlerle projeler yürütmeye başladılar. Bu ilerleme kendisini II. Dünya Savaşı sonrasında net şekilde gösterdi. Fakat tamamlanamayan ekonomik gelişmeler, yeni sorunların habercisi oldu.
Tüm yüzyıl kronolojik sırayla incelenirse, manda yönetimi ilk sırayı almakta. Daha sonrasında gelen ulusal kimliklerin ve farklı fikirlerin benimsenmesi, her ülke için farklı olanaklar yaratmakla birlikte, sonrasında gelen terör, köktendincilik ve dini çatışmaların da önceli oldu.
A.B.D.’nin Petrol Konusuna Bakışı
A.B.D. tarihi dışarıdan bir bakışla incelenecekse eğer, en temel iki döneme ayrılarak bakmakta fayda var: uluslar arası bütün sorunlara sırt çeviren içedönük ilk dönem ve sonrasında gelen dünya liderliği rolüne soyunmuş karmaşık sistem yumağı. Petrol, işte tam bu iki ayrı dönemin birbirinden ayrıldığı dönemde rol oynamakta. Bağımsızlık Bildirgesi’nden I. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde, her türlü çatışmadan olabildiğince uzak durarak, kendisini güvende tutan A.B.D., 1914’de ciddi bir politika değişikliğine gitti. Daha sonrasında gelen yönetimler ise, zengin yer altı kaynaklarına sahip bölgeleri kontrol altında tutmaya çalıştılar. İşte bu izlenen siyaset, son 80-90 yılın Orta Doğu’sununda sınırlarını çizmede önemli rol oynadı.
Dünya Petrolle İlgili Neler Yaptı?
Yapılan tüm araştırmalar ve incelemeler göstermektedir ki, petrol; üreticileri için ne kadar kutsal bir ürünse, o kadar da lanet ve kötülük getirmekte. Enerji kaynağı olan bu madde tabii ki sadece bu ülkelerin değil, tüm dünyanın gelişimini etkilemekte, bu nedenle siyasetten ayrı düşünülmesi olanaksız. Büyük üreticiler arasında, Norveç haricinde stabil bir ülkenin olmaması konunun önemini açıkça vurgulamakta. Piyasayı kontrol edememeleri, bu lanetin başlangıcı olarak gösterilebilir. Osmanlı sonrası dönemde, bölgede hissedilen en önemli şey, ağırlığı elinde bulunan ülkenin bölgeyi tamamen kendisi için kullanmaya çalışmasıyla özetlenebilir.
Türkiye Bu Konuda Ne Yapmalı?
Türkiye için tartışma daha da ayrı bir önem arzetmekte. Dünyada, enerji elde etme amacıyla kömürü ilk defa 1776’da, petrolü ise 1859’da kullandı. Fakat Türkiye örneğine bakılırsa, bu ülke için kömür üretimi neredeyse 70 yıl sonra, 1848’de, petrol üretimi ise ancak 1948’de gerçekleşmiş. Bu moral bozucu bilgiler Türkiye’nin pazarda tutunamadığını, sonucunda elde edilecek siyasi güçten de mahrum kaldığını kanıtlamakta. Dahası, önemli tarihçilerden Bernard Lewis’in iddiasına göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında çağın gerisinde kalması ve yanlış enerji politikaları en önemli yerleri tutmakta.
Bugün Türkiye, yapılan kazıların ve araştırmaların sonucu büyük petrol rezervine sahip olmayabilir, fakat bu bulunduğu bölgede geçiş yolu olarak hizmet etmesini engellememekte. Orta Doğu ve de Avrupa ile paylaşılan sınırlar, bu rolü oynamasına kolaylıkla yardım etmekte.
Sonuç olarak; bu petrol ve siyaset ilişkisi bölge için önemini korumaya daha uzun süre devam edecek. Ayrıca, bu yaşananlar bize göstermektedir ki, ne kadar önemli yer altı kaynaklarına sahip olursa olsun, bir ülke eğer düzenli bir yönetim anlayışına sahip değilse, varolan kaynaklar ona yarardan çok zarar getirmekte. Türkiye ve Türk aktörler bu açıları görmeye çalışmazlarsa, önemsiz yan rollerde ömür tüketmekten başka şeyler yapmaları imkansıza yakın.
İlk yazımda böyle bir konuyu seçme sebebim, bu şekilde devam ederse eğer bu sektörde şöyle veya böyle bir yer edineceğim yönünde. Daha önce çok benzerini makale yazmak adına kullandığım bilgilerden yararlandım. Amacım genel görünüşü şöyle tarihi bilgilerle tekrardan çizmekti. Surç-i lisan ettiysek affola.
Dip Not: Ha bu arada, okumak isterseniz yararlandığım kaynakları da vereyim.
Ediger, V. (2005). Osmanlı’da Neft ve Petrol. Ankara: ODTU Gelistirme Vakfı
Falola, T., & Genova, A. (2005). The Politics of the Global Oil Industry, An Introduction.
Ikenberry, J.G. (1988). Reasons of State, Oil Politics and the Capacities of American Government.
Owen, R., & Pamuk, S. (1998). A History of
Tempest, P. (1993). Middle East Stability, Oil vs Politics, The Politics of Middle East Oil, The Royaumont Group.
Yergin, D. (1991). The Prize, The epic Quest for oil, Money Power.
Yorum Gönder