Yalnız ve Güzel Ülkenin Kabullenilme Heyecanı
Cannes'ı Nuri Bilge Ceylan'ın ödülü ve takdire değer ödül konuşmasıyla (Hatırlatmak için bir kaç anahtar kelime, hatta cümle: Yalnız ve Güzel Ülkem) kapatıp Euro 2008'i Orhan Pamuk'un Milli takım söyleşisi (Gene hatırlatmak için: Milli takımın milliyetçiliği körüklediğiyle ilgili olan) ve Fatih Terim'in Orhan Pamuk'a biçtiği "Yetersiz Milliyetçi" ünvanıyla açtığımız ve mucize diye nitelendirilen maçlar çıkardığımız yani heyecanla yatıp heyecanla kalktığımız şu günlerde bir soluk alacak vaktimiz bile yok ülke olarak. Aslında hep bir ağızdan her dilden dışarıya açılan yolları zorluyoruz. Daha da açığı kabul edilememenin, "öteki" olmanın verdiği hırsla kendimizi avrupaya kabullendirmek, avrupa avrupa duysun sesimizi istiyoruz...
Kurtuluş Savaşı... Kuruluş Savaşı...
Fazıl Hüsnü Dağlarca Almanya'da Çöpçülerimiz şiirinde şöyle yazmış:
daha üçyüz yıl önce, omuzlarımızda gök yarısı bayraklar
eğilirdi bu ülkenin burçları uygarlığımıza,
şimdi ta bünyan`daki üç çocuk, ağızları açlıkla büyümüş
şimdi ta ereğli`deki dört çocuk, gözleri açlıkla iri iri
alır karanlıklar ardından göderdiğim kara lokmasını
sığmazken atalarımız güne, yarına,
düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına
Şair'in bu şiiri belirli açılardan doğru yaklaşımlara sahip de olsa asıl demek istediğiyse Osmanlı ne güçlü ne kuvvetliydi tarzı bir söylem oluyor. Yani aslında şair Osmanlı'yı tüm dünya kabullenirken bizim gibi fakir bir ülkeyi kimsenin kabullenmediğini söylerken bir yandan da geçmişe özlem duyuyor.
Ülkemizde bu (yanlış) özlemi duyan tek insan değil elbette Fazıl Hüsnü, şimdi çıksak sokağa sorsak insanlara en çok duyacağımız laflardan biridir bu: Osmanlı'nın gücü... Sonra bir zafer mi kazandık ülke adına, ne olursa olsun ister bir olimpiyat koşusu, ister cannes da sinema ödülü Osmanlı'nın torunlarıyızdır biz. Osmanlı tarihinin üstünde yatmaktayızdır.
Bu sözlerin aslında hepsinin altında basit bir olay vardır, şu anki Türkiye'nin 3. dünya ülkesi oluşu, yarı sömürge bir yapıyla dışarı bağımlı oluşu... Kısacası bugün ordu gücümüz şudur budur desek de aslında Osmanlı gibi istediği anda istediğine savaş açamayacak bir devlet oluşumuzdur. Her alanda geri kalmış her alanda denizin dibine çakılmışızdır neredeyse. Ve ne zamanki bir başarı görsek milletçe "Türkün gücünü gösteririz dünyaya" Eurovizyon, Dünya kupası, Avrupa kupası, şampiyonlar ligi... Film festivallerini saymadım bile. Bunlar gücümüzü gösterelim diye bize sunulmuş nimetler dünya ülkelerince (Medyanın, bu yarışmaların hale gelmesindeki etkisiyle tartışılmaz bir gerçek) Aslına bakarsak biz çocukları avutacak küçük uğraşlar, oyunlar bunlar Bir nevi ülkemizin 3 f kuralları: Antonio de oliveira salazar'a portekizi 40 yıl nasıl diktatörlükle yönettiniz sorusuna verdiği cevaptır bu 3 f: fado, fiesta, futbol. (Daha detaylı bilgi için buraya bakabilirsiniz.)
Bugünlerde de asıl önemli f futbol gündeminde ülkenin. Büyük şirketler milli duyguları sömüren reklamlarıyla televizyonlara dayandılar, bir yanda da mallarını satıp paralarını kazanıyorlar, haber bültenleri siyaseti unuttu (en unutulacak zamanıydı değil mi davalar eşiğinde) milli takım kampındaki canlı yayın ofislerine döndüler. Mehter takımları, dansözlerle, sibernetik yaratıkların zikirleriyle oryantalizmin dibine vurmuş bir halde milli maçları bekler olduk. Bunları gören insanlarımız da kabullenilmenin sevinciyle dünyayı umursamaz oldu.lar Hep beraber yarı finali bekliyorlar... Gücümüzü bir kez daha gösterim ayak seslerini duyurmak için...
Kısacası Avrupa ile Asya arasında bir köprü olarak görülen bu topraklar, avrupalılığı da asyalılığı da beceremeyen, becermesine izin verilmeyen bir toplumla başbaşa kalmış durumdalar. Böyle olayların böyle büyük sevinçler yaratmasının sebebi de bu...
Yorum Gönder